headerphoto

Gel de iman etme

Kâinatın varoluşuna dair gaye bölümünde listelenen ve dolaylı ispat bölümünde tek tek ele alınarak imkânsızlığı ispat edilen yollar, şüpheye yer bırakmayacak katiyette çürütülmüştür. Mademki bütün insanlık tarihinde bu 4 yoldan başka yol yoktur ve söylenmemiştir, bu yolların ilk üçünün batıl olduğu ispat edildiğine göre mecburen dördüncü yol olan ulûhiyet yolu yani Allah’ın varlığı kati bir surette ispat edilmiş oluyor.

Kullanılan iki ispat yönteminden dolaylı ispat metodunun öncelikli seçilme amacı muhatabın aklında hiçbir şüphe bırakmamaktır. Çünkü sadece doğrudan ispat yöntemi kullanılarak Allah’ın varlığı ispat edilse, yine o inkârcı fikirlerden gelen bazı evham ve vesveseler aklı meşgul edip parmaklarını karıştırabilirler. Ancak, önce Allah’ın varlığını inkâr eden mevcut yolların ne kadar batıl, akla ve bilime zıt olduğu gösterilirse, işte o zaman hiç bir boşluk ve şüphe bırakılmamış olur.

Bu noktada akla gelebilecek mühim bir soru şudur:

Yapılan ispatta da görüldü ki inkârcıların gittikleri yolların hepsinde çok açık çelişki ve imkânsızlıklar var. Hatta insan diyor ki bu kadar aşikâr hurafeleri o akıllı zannedilen adamlar nasıl kabul etmişler. Neden insan sırf bir yaratıcıyı inkâr etmek için hakka hakikate gözlerini kapatır, tüm bu zorluklara girer ve imkân haricine çıkar?

Çünkü imanın insana yüklediği bazı mükellefiyetler vardır. Allaha inancı olan insan bir gün yaptıklarından ve yapmadıklarından ötürü hesap vereceğine de inanır. Zira Allah’a imanın hemen ardından ahirete iman gelir. Allah’ın bu kadar üstün özellikle, akılla ve çeşit çeşit duygularla donattığı bir sanat harikası olan insanı, çürüyüp gitmek ve yok olmak için yarattığı düşünülemez. Elbette toprağa giren insan, toprağa bırakılan tohumlar gibi bir gün yeniden dirilecektir. Ahiretin varlığı meselesi başka bir ispat konusu olup ayrı bir site de ele alınacağı için meselenin derinine inmiyoruz.  İşte ibadet ve kulluk mükellefiyetinden kurtulmak ve helal haram demeden kanunsuz, kuralsız ve kayıtsız yaşamak isteyen insan nefsi, kendince kurtuluşu Allah’ı inkâr etmekte bulmuş ve aslında sineğin ısırmasından kaçıp yılanın ağzına girmiştir. Hâlbuki ibadeti eksik dahi olsa imanı olan, günahkâr bir mümin olur.  Allah’ın rahmetinin enginliği göz önüne alındığında bir kurtuluş bileti hükmündeki imanı, onu ebedi hasaretten kurtarabilir.  Aksi halde sonuç bir felaket olacaktır.

Soru: Peki, Allah’ın bizim ibadetimize ne ihtiyacı var ki Kuran’da çok şiddet ve ısrarla ibadeti terk edeni cehennem gibi dehşetli bir ceza ile tehdit ediyor?

Evet,  Cenab-ı Hak senin ibadetine ve hiçbir şeye muhtaç değildir. Fakat sen ibadete muhtaçsın.  İbadet manevi hastalık ve yaralara ilaç, ruha gıda hükmündedir. Bir hasta hastalığıyla ilgili şefkatli bir doktorun ona gerekli olan ilaçları kullanması için ettiği ısrara karşı; “Senin ne ihtiyacın var ki bana böyle ısrar ediyorsun?” dese ne kadar manasız olduğu anlaşılır.

Kuran’ın ibadeti terke karşı ettiği şiddetli tehdit ise senin kendine ve nefsine yaptığın bu zulümden ötürüdür. Sen kendinin sahibi değilsin. Dolayısıyla kendine zarar vermeye hakkın yoktur. Öyleyse bedeninin ve ruhunun asıl sahibi emanetine ettiğin bu zulüm ve tecavüzden ötürü seni cezalandırır. Cezanın bir başka hikmeti de şudur:  Nasıl ki bir padişah, halkının hukukuna tecavüz eden bir adamı şiddetle cezaya çarptırır. Öyle de; ibadeti terk eden adam Allah’ın kulları hükmünde olan bütün varlıkların hukukuna tecavüz eder. Çünkü bütün varlıklar kendi hal dilleri ile yaratıcılarına tesbih ve ibadet ederler. İbadeti terk eden adam tüm bu varlıkların ibadetlerini de görmez ve hatta inkâr eder. Böylece onları çok ulvi bir mertebeden baş aşağı düşürür ve ehemmiyetsiz, vazifesiz, perişan bir vaziyette görerek onlara hakaret ve hukuklarına tecavüz etmiş olur. İşte Cenab-ı Hak onların hukukunu muhafaza için ibadeti terk edenleri şiddetle tehdit eder. 

 

İspatın iyi anlaşılması için sayfalar arasında aşağıdaki sırayı takip etmenizi öneririz:

1.GAYE --> 2.USUL --> 3.İSPAT --> 4.SONUÇ


Lemeat'dan ...

Sivrisinek gözünü yaratandır mutlaka, Güneşi yaratmış. Pirenin mîdesini tanzim edendir mutlaka, güneş sistemini nazmeylemiş. Gözde görmeyi, mîdede ihtiyâcı yerleştirendir mutlaka, semâ gözüne ışık sürmesi çekmiş, zemin yüzüne gıda sofrası sermiş. em>